"Önce Batı"yı örnek alan Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, temellerini attığı Cumhuriyet’in yaşatılması ve sürdürülmesi konusunda, bir müzikçinin görüşlerini okuyacaksınız bu yazıda. Sanatçı sıfatını taşıyan kişi, yaptığı işi sadece insanları eğlendirmekten ibaret olarak görüyorsa, sahip olduğu dünya görüşünün ve sanat görüşünün büyük derinlikler taşıması beklenemez ve beklenmemelidir. Ancak, işini sahip olduğu sanat ve dünya görüşünün bir yansıması olarak algılıyorsa, bu durumda konuyu daha farklı ele almak gerektir.
Bir sanat dalı ile uğraşan kişinin, sanata ve hayata bakışı da kendine özgüdür, KENDİNCEDİR. Normal insanlara göre, zaman zaman “Bu adam otistik mi?” denecek kadar garipsi de olabilir sanatçı denilen kişi/yaratık. Ancak işini yaparken, değişen-dönüşen Sanat adamı, bu boyutuyla bir yandan da filozoftur bir bakıma. Özellikle yaratı alanında çalışıyorsa, yani yoktan bir eser var ediyorsa, bu durumda o kişi daha da filozof-sanatçıdır. Bu sebeple, bu yazımda salt müzikten değil, ülkemden ve dolayısıyla sanat eğitimi veren kurumlar üzerine görüşlerimden bahsetmek istiyorum.
Atatürkçü bir besteci olarak, “evrensel değerlere sahip olmak” kavramının ne anlama gelmesi gerektiğini söylemek isterim. Batı Müziği, Batı Edebiyatı, Batı Mimarisi, Batı Eğitimi ve örneklerini çoğaltabileceğimiz bu sistemlerin öğrenilmesi, kavranması, özümsenmesi, evrensel değerlere sahip olma ölçütlerinin başında gelir. Asıl bundan sonrasının iyi anlaşılması ve algılanması gerekir. Batı sistemlerinin öğrenilmesi sonucunda kişide evrensel algılama ve davranış biçiminin gelişmesi gerektir. Bundan sonra Osmanlı Müziği, Osmanlı Edebiyatı, Osmanlı Mimarisi, Osmanlı’da Eğitim gibi sistemlerin öğrenilmesi, kavranması ve özümsenmesi gerektir. Daha sonraki aşamada yapılacak iş, Cumhuriyet Sonrası Müziğimiz, Cumhuriyet Sonrası Edebiyatımız, Cumhuriyet Sonrası Mimarlığımız, Cumhuriyet Sonrası Eğitim Sistemimiz gibi konuların öğrenilmesi, kavranması ve özümsenmesidir.
Yukarıdaki paragrafta açımlanan bilgilerde atlanmış olan konu FELSEFEdir. Felsefe, ya da Afşar Timuçin hocanın çok doğru bulduğum Düşünce Tarihi kavramının, sanatla uğraşsın ya da uğraşmasın her bireyin mutlaka edinmesi gereken bir edinim olduğu kanısındayım. Ancak, sanatla uğraşmak niyetinde olan bireylerin mutlaka edinmesi gereken bir bilgiler zinciri olması gerektir FELSEFE’nin. Çünkü, yaratı dalında çalışan her birey, kendine özgü bir düşünce yapısını ortaya çıkarmak, geliştirmek ve oluşturmak istiyorsa bu kazanımı elde etmek MECBURİYETİNDEDİR.
Aydınlanma ihtiyacımız
Atatürkçülüğü, sadece kalıplar silsilesi olarak algılamamak gerektir. Mustafa Kemal’in öngördüğü gerçek, ülkenin yaşam ve kültür seviyesinin, Avrupa’nın gerisinde kalmaması gerektiği yolundadır. Geri kalmış ülkeler damgasından sıyrılmak için, ülkenin sosyo-ekono-kültürel açılardan daima ilerici ve ilerlemeyi kendine erek edinmiş bir yapıya kavuşturulması ve bu yapının korunması, sürekli kılınması gerektiğinin işaretini 75 yıl önceden göstermiştir. Bu amaç yolunda dikkat edilirse, Cumhuriyet’in kuruluşunu takip eden süreçten hemen sonra, kültür ve eğitim kurumlarının oluşturulmasına hız verilmiştir. Dikkat ediniz, Konservatuvar kurumu, Senfoni Orkestrası kurumu, Opera kurumu, Eğitim Fakültesi kurumu ve Köy Enstitüleri, Cumhuriyet’in kuruluşunu müteakiben hemen oluşturulmuş ve hızla faaliyete geçilmesi için bizzat Mustafa Kemal tarafından düğmeye basılmıştır.
Köy enstitülerinde yetişen bir kemancıGözden kaçan önemli bir nokta da, kurulan kurumların etkinliklerinin sonuçlarının, iki ya da üç yıllık süreçlerden daha uzun zaman dilimlerinde elde edilebildiğidir. Ancak, ülke olarak en büyük yanılgımız, kişiler/yönetimler yeni oluşturulan kurumlardan çok kısa sürelerde sonuç beklemektedirler. Bir kurumun başarı kazanması, adını duyurması, adını ve varlığını sürdürmesi için en az on yıl boyunca, o kurumun yaşaması için sabırla beklemek,çalışmak, morali yüksek tutmak gerektir. Çünkü, bir kurum tutarlı ve kişilikli olduğu müddetçe, prensiplerinden ödün vermediği sürece adını geniş çevrelerde duyurma imkanı kazanır. Bunu başaran kurumlara ilgi ve katılım yıllar içinde giderek artar.
Ülkemizde, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık yolunda kazanılması gereken edinimleri kazanmaya çalışan kişiler olduğu kadar, ülkemizin insanlarının beyinlerinin aydınlanmamasını, aydınlandığı taktirde tehlikeli olacaklarına inanan GERİCİ insanlar da yaşamaktadır ne yazık ki! Bu tip kişiler, bugün ortaya çıkmamışlardır. Cumhuriyete ve ülkenin ilerlemesine şiddetle karşıdırlar. Ancak, ülkemizin Atatürk’ün gösterdiği yolda ilerlemesine engel olamayacaklardır.
Biraz da Eğitim Fakültelerinden bahsetmek isterim. Eğitim Fakülteleri, öğretmen yetiştiren, ülkenin en önemli kurumları olma özelliğine sahiplerdir. Buradan mezun kişiler, geleceğin büyükleri çocuklarımızı yetiştirmektedirler.
Ancak, gördüğüm kadarıyla, eğitim fakültelerinin müzik bölümlerinde görevli öğretim elemanları, yine çoğunlukla eğitim fakültesi mezunu öğretmenlerden oluşmaktadır. Konservatuvar mezunu kişiler, belki de çok önemsemediklerinden olsa gerek, eğitim fakülteleri müzik bölümlerinde görev almayı pek tercih etmemektedirler. Bence tam tersine, eğitim fakültelerinin müzik bölümleri, geleceğin müzik öğretmenlerinin yetiştirilmesini önemseyen konservatuvar mezunu kişilerce bir görev yeri olarak seçilmelidirler. Bu kurumlarda eğitim vermek, herhangi bir başka kurumda eğitim vermekten daha önemlidir. Konservatuvar mezunu kişilerin eleştirdiği “temel eğitimin yetersizliği” sorununu, yeni projeler ve modeller üreterek geliştirebilecekleri, yeni ulusal eğitim modellerinin aranacağı araştırma mekanları olmaları açısından genelde eğitim fakültelerini, özelde eğitim fakülteleri – müzik bölümlerini ben son derece önemsiyorum.
Yazımın sonunda Konservatuvar Müzik Bölümü Mezunu herkese sesleniyorum:
YAŞADIĞINIZ ŞATOLARDAN KENDİNİZİ DIŞARI ÇIKARIN. OTURDUĞUNUZ YERDEN ELEŞTİRİ ÜRETECEĞİNİZE, GİDİN ANADOLU’YA, EĞİTİM FAKÜLTELERİNE. ORALARDA ÇALIŞIN. BAKIN ORALARDA NE CEHVERLER BULACAKSINIZ. YIKILAN KÖY ENSTİTÜLERİ FELSEFESİNİ BAŞKA BOYUTLARDA ORALARDA SÜRDÜRMEK MÜMKÜN. VİYOLONSEL ÇALAN BİR ÇİFTÇİNİN YETİŞTİĞİNİ HAYAL ETMEKLE BAŞLARSANIZ, BU HAYALİN HİÇ DE İMKANSIZ OLMADIĞINI GÖRÜRSÜNÜZ.